Ben TCDD’de yol kontrol memuru olarak günde 20 km yaya yol kontrolüne gittiğimde arazi sahiplerinin demiryolu hattı içersine bıraktıkları kaplumbağaları hattın dışına alırdım.
Hattın içersine bırakılan kaplumbağa, (ot yok, su yok) çaresizce ilerler hattın içersinde, tepesinde güneşin kavurucu sıcağı, rayların sıcağı, balast taşlarının yakıcı sıcağına rağmen çaresizce ilerler, bir hemzemin geçide rastlarsa ray seviyesinde hattın içerisinden çıkar. Hemzemin geçit yoksa 20 cm yüksekliğindeki ray seviyesini aşamaz.
Km’lerce giden kaplumbağa bu cihette çıkış yok diye geldiği istikamete geri döner, öğle sıcağı tepesine çöktüğünde, başını güneş istikametindeki rayın gölgesine uzatır, sıcaktan alev topuna dönen bedeni güneşin altında kalmaktadır.
Sadece başını rayın gölgesine uzatabilmektedir. Sıcak dayanılmaz olduğunda iç kanama başlar. Kaplumbağa kan kusa kusa ölür.
Ben görev yaptığım 30 yıl boyunca o kaplumbağalar için sırt çantamda 2 litrelik soğuk su taşırdım.
Hattın içerisindeki kaplumbağaları hat dışına çıkarıp gölge bir yere alıp üzerine soğuksu döker, avcumdan su içirir, yoluma öyle devam ederdim.
Kaplumbağayı hattın içinden elime eldiven takar öyle çıkarırdım. Çünkü çıplak elle tutulamayacak kadar sıcak olurdu. Ben 30 yılda bu şekilde binlerce kaplumbağayı hayata döndürdüm ama yüzlercesini de başını rayın dibine uzatmış, kan kusa kusa ölmüş olarak gördüm.
Çiftçilere kaplumbağaları hat içersine koymayın der, kaplumbağaların kan kusa kus öldüklerini anlatırdım.
O kaplumbağaları tren raylarını aşamayacağı hat içersine koyanlar, cennet yüzü görmesin inşallah. Fotoğraftaki, tren rayları arasına bırakılmış bu kaplumbağayı çaresizce ölümü beklerken buldum. Hat dışına alıp, üzerine soğuk su döktüm ve su içirdim. Ben ona rastladığım için o bugün yaşıyor.
Mehmet Erbil isimli emekli bir TCDD memurundan alıntıdır.