KİRAZ AĞACI

Kedi köpek gibi sürekli kavga ederdik abimle.. Çoğu kardeş gibi aramızdaki nedensiz bir çekişme bitip tükenmezdi...Köy bize dar gekirdi anlayacağınız. Hatta bazen beni kıskandığını bile düşünürdüm. Köy dediysem beş sınıfın toplu halde okuduğu ve tüm sınıflara tek bir öğretmenin baktığı bir okulun olduğu imkanları son derece kısıtlı bir köyden bahsediyorum...

 

Abim benden bir sene büyüktü. Babam ikimizide aynı sene okula verdiği için aynı sınıfta okuduk. Demiştimya... Aramızda öyle bir çekişme vardıki. Okuldada "ben en çalışkan öğrenci olacağım" çekişmesi bizi hep en başarılı bir öğrenciler yaptı...Ama abim Mahmut hep benden bir adım öndeydi ... Ne yapsam o seneye kadar ondan iyi notlar alamamıştım... 

 

Beşinci sınıfa geldiğimizde ise öğretmenimizin evimize geldiği o günü net hatırlıyorum... Babamla bizim hakkımızda konuştu.Bizde abimle bir köşeden onları dinliyorduk

 

-"Veli dayı bu çocuklar okumalı. Bak bunların geleceği parlak. Öğrencileri deneme sınavı yaptığımda, seninkiler en az otuz soru fark atıyorlar diğer öğrencilere.. Derslerde diğer öğrenciler onları tahtaya kaldırmayım diye saklanacak yer ararken, senin çocuklar parmaklarını hiç indirmiyorlar. Dersi anlatmak için can atıyorlar. Okutmazsan yazık edersin-"dediğini duyduğumda, sevinçle koştum fidanımın yanına...Abim hala saklandığı yerden dinliyordu öğretmenimizin babama söylediklerimi. 

 

Abim Mahmutla yine aramızdaki çekişmeyle diktiğimiz iki kiraz fidanından biriydi benimki.'En çok kimin kirazı büyüyecek? "çekişmesiyle olabildiğince iyi bakardım, sulardım fidanımı. O günde duyduklarımın sevinciyle fidanımı suladım.Büyük şehre gidebilmek için gece yarılarına kadar ders çalışacağıma  da söz verdim kendi kendime. 

 

Dediğimide yaptım. Ben soğuk gecelerde kalkıp ders çalışırken abim horul horul uyuyordu.Kitaplarımı belki bir gecede okuyarak bitiriyordum... Ve o sene ilk defa dönem sonuna doğru abim Mahmut'u geçerek birinci oldum.... 
Öğretmenim babamı çağırmış karne gününde.Karnemi bana uzatırken, 
-"Gözünaydın Ufuk... Seneye büyük şehre okumaya gidiyorsun. Ama elinde olan bu fırsatı iyi değerlendir olurmu? -" dediğinde bir köşede nemli gözlerle bize bakan abime takıldı gözüm... 
İçi yansın isteyerek öyle bir sırrıttımki o an. Geçmiştim işte abimi.Yaz tatili ise bitmek bilmedi. 

 

Üç ay geçtiğinde ise yeni elbiselerim alınmış, öğretmenim beni şehirdeki yeni okuluma götürmüştü.Köyden çıkarken abim Mahmut kiraz fidanlarının yanında hırsından çatlayacak, dokunsalar ağlayacak gibi bakıyordu bana... 
Elimdeki fırsatı iyi değerlendirdim ve çok çalıştım. Biliyordum tek şansımın bu olduğunu.Ortaokulu okul üçüncüsü olarak bitirdim. Yaz tatilinde köye geldiğimde abimi öyle küçük görüyordumki artık gözümde... Beşinci sınıftan sonrasını okuyamadığı için aramıza bir duvar ördüm.Büyük şehirde gördüğüm şeyleri çok merak ettiği için, çok defa sorduğunda
-"Sende ne cahilsin be abi. Hiç birşeyi bilmiyorsun-" diye dışlardım onu... Senelerce aramızda geçen çekişmede az çektirmemişti bana. Şimdi sıranın bende olduğunu düşünüyordum. Ve bu fırsatı sonuna kadar kullandım... 

 

Güya büyük şehirde okuyan kültürlü bir öğrenciydim ya. Ve köydeki hiçbir işe elimi sürmezken, birde abime, 

 

-"Cahil aşağı, Cahil yukarı -" diye emir veriyordum. Hırsından kaç defa bir kenara çekilip ağladı abim... Yinede tek kelime etmedi bana... 
Liseyi ise daha büyük başarılarla bitirdim. Köye döndüğümde Abim bana dağlardan benim için topladığı mantarlardan getirmiş.Öyleki mantarları toplarken dikenlerin yırttığı elleri kolları kan içindeydi... Önemsemiyormuş gibi yaptım.

 

Topladığı mantarlara elimi sürmediğimde okadar bozulmuştuki. Konuşma tarzı, giyimi, köylük tavırları okadar itici geliyorduki bana... Görgü kurallarını bilmeyişi bile sinir ediyordu beni. Ama içten davrandığını hiç hesaba katmazken,köy işlerini kendi yüklenip bana tek bir iş bırakmazken iyi niyetli olmasını da hesap etmedim hiç... 
O yaz evlendi abim. Düğünden epey zaman sonra benimle herhangi bir konuda tartışmaya gitmişti eşinin yanında... 

 

-"Sen ne anlarsın ki. Cahil kalmışssın köy yerinde-" dediğimde eşinin ve ev halkının yanında, gözleri dolu dolu kalktı oturduğu yerden. Ve hızlı hızlı koşup gitti yanımızdan... Ve bir soğukluk girdi o günden sonra abimle aramıza... 

 

Üniversiteyide başarıyla bitirdim. Mesleğimi elime aldığımda abimin iki çocuğu olmuştu. Ana babamın elini öpmek ve yeğenlerimi görebilmek için köye geldiğimde abimin soğukluğunu fazlasıyla hissettim... Ama baba evinde yaşadıkları için karşı karşıya geldiğimiz çoğu zaman sürtüşürdük yine... Ve ben keskin bir bıçak gibi aynı sözü söyledim birgün. 

 

-"Sen cahilsin. Ne anlarsın bu konulardan-" Yeğenlerimin ve yengemin yanında bu cümleyi dediğim için bir ömür boyu azap çekeceğimi düşünrmedim o an. Koskoca adam gözyaşlarıyla koşarak gitti yanımızdan. O haline içim yandı. Ama olan olmuştu... Yengemde ağlamaklı halde çıktı ardınca... İki dakika sonra yanıma geldi tekrar. Bir defter uzattı bana. Kırmızı defteri hemen hatırlamıştım. Babamın küçükken hasat zamanı zorlukla ikimizede şehirden aldığı üzerinde çizgi film karakterlerinin olduğu defterdi... Defterin arasına elini koymuştu sayfa kaybolmasın diye. Ve okumamı söyledi... Okurken yüzümün bembeyaz olduğunu,alnımda nterler damladığını hissettim... Abimin ozaman lar hislerini yazdığı bir anı defteriydi okuduğum.

 

-"Bugün hayatımın en zor hemde en güzel günü.Öğretmenimiz ve babam kardeşim Ufuk'la benim şehirde okumamız için konuştu. Babam tek başına altından kalkmayacağını, köylülerden de yardım alarak köyümüzden okumuş bir adam çıkması için elinden geleceğini söyledi. Ama sadece birimizi gönderebileceğini de  söyledi öğretmenimize. En başarılı hangimiz olursa şehre okumaya o gidecek... Ufuk benim canım kanım. Kıyamam ki ben ona.O gitsin şehre. O okusun.Fedakarlık yapacak biri varsa o da ağabeylerdir. Bu günden sonra derslerimde bilerek başarısız olacağım.Kardeşim gidecek ama kiraz ağacına gözüm gibi bakacağım ben. Bir gün okumuş halde dönecek köye... Ozaman kiraz ağacına bakıp, ardımda abim var diyerek gurur duyarmı acep benimle? Okusun adam olsun benim kardeşim.Tatlı çekişmelerimizde bile onun üzülmesine kıyamazdım ben. Senelerce nasıl ayrı kalacağım. Şimdiden ayrılık acısı içimi yakıyor...-" yazıyordu sayfada... Gözlerimden sel gibi yaşlar akmasına mani olamıyordum okuduklarımdan sonra... Titreyerek kalktım yerimden. Sonrada koşa koşa tarlaya gittim... Benim kiraz fidanım koca ağaç olmuş, kendi kiraz fidanı ise kuruyup gitmişti onca sene içinde. Ve Mahmut abim benim kiraz ağacımın dibinde hıçkıra hıçkıra ağlıyordu...Sessizce arkasından yaklaşıp sımsıkı sarıldım abime... 

 

-"Affet abim... Bilemedim. Asıl cahil benim... Nolur beni affet güzel abim. Vallahi billahi seninle okadar gurur duyuyorumki. Senin yaptığın şu fedakarlığı kim yaparki? Sen sen ne kadar güzel bir abisin-" dediğimde gözyaşlarıyla, içinde en ufak bir kırgınlık kalmadığını hissettirerek yüzüni döndü bana ve sıkıca sarıldı. Yanaklarımı öptü... Affettiğini söyledi.... Dünyada yaşadığım en mutlu andı abimin bana o an sarıldığı an.... 
Şükürkü tayinim köye yakın bir yere çıktı. Her haftasonu ailemin yanına gelmesem rahat edemiyorum. Kiraz ağacımızın altında ailecek piknik yaparken, bir fırsatını bulup sarılıveriyorum abime.

 

-"İyiki benim abimsin. Ne kadar şanslıyım-" diye yanaklarını öperken abimin her defasında gözlerimiz yaşla doluyor...
#Yazar #Suat #Özge @hekes

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.